Kapsamlı yaklaşım uygulamasının bölgesel istikrardaki rolü: Afganistan Örneği*
Günümüzde ortaya çıkan krizlerin doğası gereği çok sayıda sivil ve asker kriz bölgesinde güvenlik ve istikrarın tesisi için birlikte çalışmaktadır. Geleneksel askeri harekâtta başarı düşmanın askeri gücünün yenilmesiyle tanımlanırken, bugünün krizlerinde askeri zaferin ardından bölgenin istikrara kavuşmasıyla tanımlanmaktadır. Bu yeni tanımlamanın içerisine güvenliğe ilave olarak sosyal, idari, ekonomik ve politik faktörlerde girmektedir. Bu yönüyle Afganistan harekâtı birçok araştırmacı için çalışma alanı olmuştur. NATO, benzeri harekâtları 1992 yılından itibaren icra etmeye başlamıştır ama ilk gerçek ilgi sahası dışı (out of area) harekât Afganistan harekâtıdır. NATO bu harekâtta, NATO üyesi ve NATO üyesi olmayan ülkelere ilave olarak diğer uluslar arası aktörlerle birlikte hareket etmiştir (Kobieracki, 2007).
2002 yılında yoğun bir hava harekâtıyla başlayan ve daha sonrada müşterek harekâtla devam eden Afganistan harekâtının sivil Afgan halkına olumsuz etkileri büyük olmuştur. Bu olumsuz etkilerin yansıması olarak Afgan halkıyla koalisyon askerleri arasındaki ilişkiler zamanla zayıflamıştır. 2003 yılı başında Kabil merkezde yürüyerek şehir merkezinde dolaşabilen bir Alman subayı, 2008 yılında ikinci sefer göreve geldiğinde altı ay boyunca görev yaptığı kamptan hiç ayrılmadan ülkesine döndüğünü ifade etmiştir (Mülakat, Kabil, 2008).
Afganistan’ın istikrara kavuşturulması için sadece askeri araçların kullanılmasının yetersiz olduğu ve esas olarak ülkenin yeniden yapılandırılmasına dair çalışmaların diğer kurumlarla birlikte daha kapsamlı olarak ele alınması gerektiği ancak Nisan 2008 tarihinde NATO’nun Bükreş zirvesinde gündeme gelmiştir. Bu zirvede kapsamlı bir politik-askeri plan uygulanmadığı takdirde devam ettirilebilir bir gelişmenin sağlanamayacağı ifade edilmiştir (Bükreş Zirvesi Sonuç Bildirgesi, 2008).
NATO’nun Afganistan’da sivil-asker işbirliğini uygulayacağını ifade etmesinden sonra, bazı ülkeler kendi sorumluluk sahalarında sivil-asker işbirliğini daha da ileri götürerek “kapsamlı yaklaşım-comprehensive approach” konseptiyle uygulamaya çalışmışlardır. Kapsamlı yaklaşımla ilgili çok sayıda tanım yapılsa da en çok kabul gören NATO doktrinlerindeki tanımı: “Uluslararası görevlerde yerel yönetimi desteklemek amacıyla güvenliğe ilave olarak kalkındırma, yeniden inşa etme, kanun yapma ve insan hakları konularında milli ve uluslararası örgütler ile sivil organizasyonlarla işbirliğiyle yapılan faaliyetlerdir” (MC 133-1, NATO Publication, 2008). Kapsamlı yaklaşımı daha önceki uygulamalardan farklı kılan en önemli unsur diğer aktörlerin harekata ne zaman katıldığıyla ilgilidir. Bu zamana kadar askerler kriz bölgesine girerler, barışı zorlar, barışı tesis ederler, ateşkesi sağlarlar ve ondan sonra diğer aktörleri çağırırlardı. Kapsamlı yaklaşımda ise krizin başlamasıyla birlikte askerlerin dışındaki diğer aktörlerinde görev yapması planlanmaktadır. İlk akla gelen diğer aktörler: Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, G8, Afganistan Yardım Misyonu (UNAMA), Barışı Koruma Operasyonları Dairesi (DPKO), BM Suç ve Uyuşturucu Bürosu (UNODC), BM Kalkınma Programı (UNDP), İnsani İşler Koordinasyon Bürosu (OCHA) ve diğer uluslararası devlet ve devlet dışı organizasyonlardır. Bu işbirliğinin nasıl planlanacağına dair operatif seviyede de dokümanlar hazırlanmaktadır (COPD, 2010)
Bölgesel Yeniden Yapılandırma Timleri (The Provincial Reconstruction Teams-(PRTs) Afganistan harekât alanında bölgesel kapsamlı yaklaşım uygulamalarıdır. Her ne kadar Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (UGYK-ISAF) altında görev yapsalar da hemen hemen tamamı milli oluşumlardır ve milli politik endişeleri taşırlar. Bu sebeple zaman zaman milli öncelikler NATO’nun ve görevin önceliklerinin önüne geçebilir (Essens,2009). Bahsedilen sorunlara rağmen PRT uygulamaları başarılı örneklerdir. Örnek olarak Türkiye, Kasım 2006 tarihinde Vardak İl İmar Ekibini kurmasıyla NATO’dan önce bu kapsamda faaliyetlerine başlamıştır. Türkiye, Afganistan’ın yeniden yapılanmasına ağırlık vererek 77 milyon dolar değerinde çeşitli projeleri devreye sokmuştur. Haziran 2008’de Paris Konferansı’nda Afganistan’ın yeniden imarına olan katkısını 200 milyon dolara çıkarmıştır. Ayrıca, 2001 yılından itibaren askeri alandaki katkılarının (Afgan ordu ve polis gücünün eğitimi gibi) toplam değeri 100 milyon dolara ulaşmıştır. Türk birliğinin açtığı mesleki kurslar, sağlık hizmetleri, kadınlar için dikimevinde çalışma imkânları bu kapsamda yapılan faaliyetlerdir (Barışı Destekleme Harekâtları, www.tsk.mil).
Bu makalede, askeri tedbirlerin yoğun olarak uygulandığı 2002-2008 yılları ile 2006 yılından sonra kısmen, 2008 yılından sonrada NATO’nun desteğiyle yoğun olarak uygulanmaya başlanan kapsamlı yaklaşımın Afganistan’da istikrara nasıl bir katkı sağladığı araştırılacaktır.
Görevin Karmaşıklığı:
Klasik harekât planlama süreci tek boyutlu olarak askeri tedbirler düşünülerek planlanır. Arzu edilen son durum esas alınarak mevcut durumdan son duruma erişmemizi sağlayacak plan yapılır. Askeri unsurların komuta birliği ve planlayıcıların bu konudaki bilgi birikimi ve tecrübesi bu planı yapmayı mümkün kılar. Ancak günümüz harplerinin karmaşık yapısı çok boyutlu ve çok aktörlü bir planlama sürecine ihtiyaç doğurmuştur. Özellikle asimetrik tehdit ortamında düşmanla düşman olmayanın ayırt edilmesinin zorluğu ve kamuoyunun insan kaybına ve özellikle sivillerin zarar görmesine olan duyarlılığı çok boyutlu planlamanın yapılmasını zorlaştırmaktadır. Çok boyutlu planlama maksadıyla NATO içinde geliştirilen planlama sisteminin adı Kapsamlı Harekât Planlama Sistemidir (COPD, 2010). Yeni durumda son durumu ve başarı kıstaslarını tanımlamak oldukça zordur ve tanımlamakta zorlandığınız bir noktaya elinizdeki imkânlarla ulaşmak kolay değildir. Çok boyutlu ortamda birbirini etkileyen birçok ilişki ve önceliklendirme vardır. Daha önce etki odaklı harekât planlama sistemiyle kapsamlı yaklaşım kadar olmasa da çok boyutlu başarılı planlamalar yapılmıştır. COPD, etki odaklı harekâtı daha da genişletmiştir. Sivil-asker işbirliği için düzenlenecek herhangi bir kapsamlı yaklaşım; adalet, hukukun üstünlüğü ve yönetişim sektörünü ele almalıdır. Bu alanda sistematik bir çaba gösterilmezse, çatışma sonrası gelişme ve yeniden imar aşamasına geçiş son derece zor olmaktadır.
Gerçek uygulamalarda güvenlik ve istikrar arasında tanımlanamayan ve standartları konulamayan çok büyük bir çalışma alanı vardır. Bu çalışma alanında hangi işlerden kimin sorumlu olacağı ve ne zaman başarı için tamam deneceğini belirlemek zordur. Örneğin insan hakları konusundan sorumlu olan AB, başarı kıstası olarak AB standartlarını koyarsa bu ulaşılabilir bir hedef midir? İnsan haklarının ne kadarı yeterlidir? Afganistan’da her şeyden sorumlu olan Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (UGYK-ISAF), güvenlik ve istikrar konusunda ne kadar başarılı olmuştur? UGYK, askeri harekâta ilave olarak askeri polis, CIMIC (Sivil-Asker İşbirliği), istihkâm hizmetleri ve askeri tıbbi personel gibi temel barışı destekleme faaliyetleri yapmaktadır. Bu güçlerin görevi, çatışmanın hemen ardından çatışma alanlarına yayılarak orada istikrarı kurmaya çalışan kuvvetlere yardım etmektir. Kamu güvenliğini sağlamak, geçici idare kurmak ve diğer temel hizmetleri yeniden tesis etmek gibi görevleri yerine getirirler. Güvenliği ve istikrarı bu seviyenin ilerisine taşımak askeri kurumların imkân, eğitim ve görev sahalarının dışında kalan konulardır. NATO’nun birlikte çalışma ihtimali olan asker ve sivil personel için birlikte eğitim, öğretim, tatbikat ve planlama faaliyetlerinde bulunması gerekir. Ayrıca, yatay ve dikey düzeyde bilgi paylaşımının ne kadar öncelikli olduğu da netleştirilmelidir. (TNO, 2010)
Durum
1989 yılında Sovyetlerin Afganistan’dan çekilmesinden önce batılı ülkelerce Sovyetlere karşı desteklenen gruplar daha sonra bir iç savaşın tarafları oldular. Bu gruplardan Taliban Afganistan’ın güneyinde ortaya çıkmış, devamında Kandahar’a (1994) ve kuzeye doğru ilerleyerek politik üstünlüğü ele geçirmeyi başarmıştır. 1996 yılında Kabil şehrinde de kontrolü ele geçirerek Pakistan’ın da gizli desteğiyle radikal İslamcı bir yönetim kurmuştur. Afgan halkı bu dönemde çok büyük bir baskı yaşamıştır. 11 Eylül 2001 yılında Usame Bin Ladin’in ABD’de ikiz kulelere saldırması ve Taliban’a sığınmasıyla ABD Afganistan’a savaş açmıştır. 2002 yılında yoğun bir hava harekâtıyla başlayan ve daha sonrada müşterek harekâtla devam eden Afganistan harekâtının sivil Afgan halkına olumsuz etkileri büyük olmuştur. Bu olumsuz etkilerin yansıması olarak Afgan halkıyla koalisyon askerleri arasındaki ilişkiler zamanla zayıflamıştır. 2003 yılı başında Kabil merkezde yürüyerek şehir merkezinde dolaşabilen bir Alman subayı, 2008 yılında ikinci sefer göreve geldiğinde altı ay boyunca görev yaptığı kamptan hiç çıkmadan ülkesine döndüğünü ifade etmiştir (Mülakat, Kabil, 2008). Harekâtın başladığı andan bugüne kadar her yıl asker sayısı artırılmış ancak arzu edilen güvenlik sağlanamamıştır.
Afganistan Pakistan sınırı oldukça dağlık bir bölgedir ve her iki ülkenin de burada tam bir kontrolü yoktur. Bu bölge Taliban için bulunmaz bir eğitim alanıdır. Bu bölgelerde yetişen Taliban taraftarları Kabil dahil ülkenin çeşitli bölgelerinde eylemler yapmaktadırlar. Tamamen asimetrik yöntemlerin uygulandığı bölgede ittifakın yüksek teknolojisi Taliban’ın ilkel yöntemlerine karşı çok başarılı olamamaktadır. Olaylardan sonra halkın arasına karışan Taliban taraftarlarını bulmak çok zordur. Otuz yıldır savaşın kaotik ortamında yaşayan Afgan halkı normal yaşantıyı unutmuş ve yorgundur. 2004 yılında Afgan kültüründen ve modern örneklerinden alınarak hazırlanan anayasa kabul edilmiştir. 2005 yılında parlamento seçimleri yapılmış ve Karzai hükümeti kurulmuştur. Ancak Afgan halkı Karzai ve ekibini kendilerinin idarecisi olarak değil batının kuklası olarak görmüş ve benimsememiştir (Mülakat, 2008). Seçimlerden çok kısa süre sonra birçok idarecinin adı rüşvet ve yolsuzlukla anılmıştır. Bu dönemde ve halen devletin kurumları oluşturularak batılı danışmanların yardımıyla işletilmeye çalışılmaktadır. İtalyan’lar hukuk sistemini, Alman’lar polis teşkilatını, Amerikalılar orduyu yeniden yapılandırmayı vaat etmişlerdir. Uluslararası yardımların dağıtımında çıkan şaibelerden sonra kurulan Birleşik Koordinasyon ve Kontrol Kurulu (Joint Coordination and Monitoring Board) planlanan yeniden yapılanma faaliyetlerini gerçekleştirmek ve yardımların doğru yerlere gitmesini sağlamak için gayret sarf etmektedir. Taliban taraftarları Karzai hükümetinin yolsuzluklarını ciddi bir propaganda malzemesi olarak kullanmaktadır. Bütün bu olanlara rağmen 2009 yılında yapılan ikinci seçimleri de Karzai hükümeti kazanmıştır. Bu dönemde Afgan milli ordusunun (ANA-Afghan National Army) kurulması için UGYK ciddi kaynak ayırmıştır. Ülkelerin tahsis ettiği eğitimciler (Operational Mentoring and Liaison Teams-OMLT) 2010 yılına kadar 14 tugay kurmuşlar ve 70,000 asker yetiştirmişlerdir (Wofgang, 2010). Türkiye’de hem ordunun hem de polislerin eğitiminde faaliyet göstermektedir.
Karzai hükümetinin ve uluslar arası gücün en başarısız olduğu konu uyuşturucu üretimidir. Dünya bankasının tahminine göre gizli olarak üretilen uyuşturucunun %90’ı Afganistan’da yetişmekte ve batıya satılmaktadır. İşsizliğin %60 civarında ve kişi başı milli gelirin 70 ABD doları civarında olduğu bir ülkede böyle bir gelir kapısının kapatılması mümkün gözükmemektedir (Dünya Bankası Raporu, 2009). Ekim kontrolleri ve bilinçlendirme faaliyetleri arzu edilen sonuçları vermemiştir. Buradan elde edilen gelir aynı zamanda Taliban taraftarlarının ihtiyacı olan maddi kaynağın esasını teşkil etmektedir (ACUS, 2008).
Kapsamlı Yaklaşım
Kapsamlı yaklaşımla önceki yaklaşımlar arasındaki temel fark, kapsamlı yaklaşım fonksiyonel bütünleşmeyi öngörürken, önceki yaklaşımlar kronolojik bütünleşmeyi öngörmektedir. Önceki yaklaşımlarda askeri faaliyetler belirli bir safhaya gelmeden sivil faaliyetlere başlanamazken kapsamlı yaklaşımda harekâtın başından itibaren fonksiyonel bir iş paylaşımı mevcuttur. Bugünkü krizlerin karmaşıklığı ve kamuoyunun gücü bu yaklaşımı zorunlu hale getirmiştir. Doğası gereği çok uluslu ve çok kültürlü bu yaklaşımın koordinasyonunda ciddi zorluklar mevcuttur. Ancak son yıllardaki gayretlerle ve eğitimlerle bu konuda ciddi gelişmeler olmuştur (Rosgard, 2010).
Sadece askeri yaklaşım güvenliğe büyük katkılar sağlasa da istikrara tek başına çözüm olmamaktadır. Afganistan’da da olmamıştır. İstikrar ancak iyi bir yönetimle sağlanır. Bu sebeple Afganistan’da da kapsamlı yaklaşıma ihtiyaç vardır. Sivil ve asker aktörlerin koordineli çalıştığı bu sistemle iyi yönetim ve istikrar sağlanabilir. Ancak bu yaklaşım sivil-asker işbirliği seviyesinde anlaşılmamalıdır. Kapsamlı yaklaşımda aktörler Birleşmiş Milletler, NATO, AB, Dünya Bankası gibi uluslar arası büyük kurumlardır ve bu sebeple çok üst seviyede koordine gerektirir. Afganistan’da NATO baş aktör olmasına rağmen birleşmiş milletlere gelecekte olabilecek krizlerde liderlik rolü düşmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, BM Yasası’nın 51. Maddesi ve Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. Maddesinde belirtilen nefsi müdafaa ile ilgili durumlar dışında kalan şartlarda kuvvet kullanımını meşru kılan bir çerçeve sağlamaktadır. Tüm NATO müttefikleri 5. Madde kapsamı dışında kalan operasyonları BM Güvenlik Konseyi görev yönergesinin sağladığı meşruiyet çerçevesi içinde yürütmeyi tercih ederler. Ayrıca, çok taraflı istikrar ve yeniden inşa çabalarının koordinasyonunda liderliği BM’nin üstlenmesi müttefikler açısından son derece arzu edilen bir durumdur. Buna örnek olarak BM Kosova Geçici Yönetimi (UNMIK) ve BM Afganistan Yardım Misyonu (UNAMA) gösterilebilir. Barışı Koruma Operasyonları Dairesi (DPKO), BM Suç ve Uyuşturucu Bürosu (UNODC), BM Kalkınma Programı (UNDP), İnsani İşler Koordinasyon Bürosu (OCHA) gibi bazı BM daireleri ve ajansları diğer örgütlerle kıyaslanamayacak kadar yüksek yeteneklere sahiptirler.
Kapsamlı yaklaşım teorik olarak ideal gözükse de planlama seviyesinde ciddi zorlukları içermektedir ve paradoks burada başlamaktadır. Askerlerin alışık oldukları operasyonel seviye planlamaya sivillerin nasıl ve ne zaman dahil edileceği ciddi bir sorundur. Ayrıca sivil cephede bu şekilde çalışma anlayışına alışkın personelde yeterince yoktur. İlave olarak bütün bu işleri yapacak maddi kaynağında bulunması gerekmektedir. Örneğin Afganistan’da yapılacak işler belirlenmiş, yapacak azim ve iradede kurumlar ortaya çıkmış ama yeterince kaynak oluşturulamamıştır. Bununda en önemli sebebi dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizidir. Ayrıca çok uluslu ve çok kültürlü bu yaklaşımda tüm katılımcılar tehdidi aynı yakınlıkta ve ciddiyette hissetmemektedir. Bugün Afganistan’da UGYK ne güveliği ne de istikrarı yeterince sağlayamamıştır. UGYK yetersiz asker sayısından sürekli şikâyet edip güvenliğin sağlanamamasını buna bağlasa da, istikrarın sağlanamamasını da yeteri kadar sivilin olmamasına bağlamak çok yanlış olmaz. Artık sorun NATO’nun böyle bir yaklaşıma ihtiyacı olup olmadığı değil, bu yaklaşımın içeriğinin ne olacağıdır. NATO kuvvetleri halen Afganistan’da savaşmaktadırlar. Burada başarıya ulaşılması için İttifak’ın sivil-askeri operasyonlar konusunda kendi kaynaklarını, uluslararası toplum ile işbirliğini ve en önemlisi Afganistan hükümeti ile çalışmalarını içine alan bir Kapsamlı Yaklaşımı olmalıdır. Gerekli sivil kaynakları toparlayacak ve yönetecek bir birim yoktur. Bu kaynakların NATO’ya ait olması gerekmez; başka kaynaklardan da gelebilir. Ancak NATO’nun siyasi ve askeri liderlerinin hangi kaynaklara dayanarak planlama yapacaklarını, bunların hazırlık durumu, yetenekleri ve konuşlanmış bulunan askeri birimlerden ne gibi destek bekleyeceklerini önceden bilmeye ihtiyaçları vardır. Askeri yeteneklere entegre edilebilecek sivil yetenekler iki geniş kaynaktan sağlanabilir. Birincisi bu yetenekler NATO müttefikleri ve ortaklarının ulusal varlıklarından gelebilir. İkincisi, sivil destek çoğu kez çeşitli uluslararası örgütlerden gelmektedir (Essens,2009).
Afganistan’ın yeniden yapılandırılması ve güvenliğin sağlanması maksadıyla kırktan fazla ülke, üç büyük uluslararası organizasyon (BM, AB ve NATO) ve rekor sayıda diğer kurumlar katılım sağlamaktadır. Tecrübeler göstermiştir ki tüm bu aktörlerin askeri olduğu kadar politik, ekonomik, diplomatik, medya, hukuki ve insani boyutta da gayret sarf etmesi istikrarı sağlayacaktır (Petersen ve Binnendijk, 2007). Afganistan gibi bir coğrafyada başarılı olmak için kültürel dinamikleri de bilmek gerekmektedir. Bu sadece yerel dile hâkim olmak demek değildir ayrıca sosyal kabile yapısını, mezhepsel farklılıkları, ahlaki duyarlılıkları, bayanlarla ilişkileri, hukuki sorumlulukları, gelenekleri de bilmek demektir (Neumann, 2007). Kapsamlı yaklaşımda harekata katılan güçler kültür farklılıklarının bilincinde olmalı ve travma içindeki halk ve sivil aktörlerle çalışmaya alışkın olmalıdırlar. Askeri birlikler, sivil-askeri planlamaya ve yürütmeye hazır olmalıdır. Bu da daha önceden kabul edilmiş bilgi paylaşımı, kapsamlı planlama metotları, rol entegrasyonu ve en önemlisi, operasyonel destek gerektirir. Sivillere verilecek destek ilave yük olabilir ve genellikle bir askeri birim için gerekenden daha fazla kaynak (araç, barınak, iletişim, güvenlik malzeme, vs.) gerektirebilir. Farklı örgütlerin yaklaşımları, kültürleri ve hedefleri konusunda ortak bir anlayış geliştirebilmek için harekât öncesi ortak tatbikatlar yapılması ve eğitim verilmesi son derece önemlidir (Atlantic Council, 2008). Silahlı kuvvetler, sivil istikrar faaliyetlerinin yürütülebilmesi için gereken güvenli ortamı yaratmalıdırlar. Güvenlik güçleri bir yandan suçluları etkisiz kılmak ve yasa dışı şiddet olaylarını bastırmak için çalışırken bir yandan da çatışma mağdurlarını korumalıdır. Silahlı kuvvetlerin konuşlanmış bulunan sivillere hem fiziki güvenlik hem lojistik destek vermesi ve insani amaçlı ve yeniden imar amaçlı operasyonlar yürütmesi gerekecektir (www.nato.int, Ocak 2011).
İleriye baktığımızda NATO’nun önünde, İttifak liderliğinde veya desteğinde, daha karmaşık operasyonlar görüyoruz. Kapsamlı Yaklaşım konusundaki önerileri sonuçlandırsak ve uygulamaya başlasak bile, entegre sivil-asker operasyonlarını çatışma alanından okul binalarına ve tatbikatlara taşımak için ekstra enerjiye ihtiyaç vardır.
NATO ve Kapsamlı Yaklaşım:
İttifak’ın yasal ve akde bağlı dayanağı olan Kuzey Atlantik Antlaşması 4 Nisan 1949 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri başkenti Washington DC’de imzalanmıştır. Bu antlaşma Birleşmiş Milletler Yasası’nın bağımsız ülkelerin bireysel ve toplu savunma konusundaki doğal haklarını teyit eden 51’inci Maddesi çerçevesinde hazırlanmıştır. Antlaşmanın önsözünde de belirtildiği gibi, İttifakın amacı “Kuzey Atlantik sahasında barışçıl ve dostane ilişkiler geliştirmektir”. Bu kapsamda NATO’nun temel görevi, Birleşmiş Milletler Yasası ilkeleri doğrultusunda, politik ve askerî yollarla üyelerinin özgürlük ve güvenliğini güvence altına almaktır. Antlaşma temel maddelerinden olan 4’üncü maddeye göre, güvenlikleri konusunda tehlike oluşturabilecek gelişmeler dahil, üyelerinin yaşamsal çıkarlarını ilgilendiren konularda müttefiklerin danışmalarda bulunabileceği Atlantik ötesi bir forum olarak görev yapmak ve endişe konusu olan alanlarda yürütülecek çabaların eşgüdümünü sağlamaktır. Washington Antlaşması’nın 5 ve 6’ncı Maddeleri gereğince, herhangi bir NATO üyesi devlete yöneltilen saldırı tehdidine karşı caydırıcılık veya savunma sağlamaktır. (NATO Handbook, 2006)
1991 yılında Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra NATO müttefikleri Soğuk Savaş zamanındakinden çok farklı çatışmalarla uğraşmışlardır. Kasım 1991’de NATO Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından ilk Stratejik Konsept onaylanmıştır. 1999 Washington Zirvesi sonrasında NATO Stratejik Konsepti yenilenerek ikincisi yürürlüğe girmiştir. Konsept genel olarak, İttifakın maksat ve görevlerini tanımlamakta, stratejik bakış açısını ortaya koymakta ve bu kapsamda genel güvenlik yaklaşımlarını belirlemektedir. 1990’ların başından beri NATO’nun sorumluluklar ve görevler alanında geçirdiği dönüşüm, Birleşmiş Milletler (BN), Avrupa Birliği (AB), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), ve diğer uluslararası örgütlerle daha fazla işbirliğine girmesine yol açmıştır. Bu yaklaşımın temel unsuru İttifak’ın diğer uluslararası örgütlerle olan ilişkilerini geliştirmektir. Devlet kurma ve demokratikleşme gibi görevler salt askeri yollarla gerçekleştirilemez: NATO’nun uluslararası ortaklarıyla paylaştığı hedefleri gerçekleştirmek için ihtiyacı olan görev yönergeleri ve yetenekler diğer örgütlerde vardır. NATO müttefikleri 1990’lardan beri pratikte edindikleri tecrübeyi Kasım 2006 Riga Zirvesinde teyit ettiler. 19 Aralık 2010 tarihinde Lizbon’da yapılan NATO zirvesinde kabul edilen stratejik konseptte kapsamlı yaklaşım şu şekilde girmiştir: “NATO operasyonlarından, özellikle de Afganistan’dan ve Balkanların batısından alınan dersler, etkin kriz yönetimi için geniş kapsamlı bir politik, sivil ve askeri yaklaşımın gerekli olduğunu açıkça göstermektedir. …Bu kapsamda çabaların tutarlılığını ve etkinliğini en üst düzeye çıkarmak için krizlerden önce, kriz sırasında ve sonrasında diğer uluslararası aktörlerle aktif bir şekilde iletişim halinde olacaktır” (Stratejik Konsept, 19 Aralık 2010, www.nato.int).
Türkiye’nin Rolü
Kore Savaşı’ndan beri dünyanın değişik bölgelerinde ve son olarak da Balkanlar ve Lübnan’da “Barışı Destekleme Harekâtı” icra eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti Afganistan’da da sorumluluk almaktan kaçınmamıştır. TBMM, 10 Ekim 2001 tarihinde aldığı 722 sayılı Karar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afganistan’da görev alması konusunda hükümete yetki vermiştir. TSK’nın Afganistan’da görev almasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı da bu kapsamda yayımlanmıştır (Genelkurmay Başkanlığı, Ocak 2010). Türkiye, Kasım 2006 tarihinde Vardak İl İmar Ekibini kurmasıyla NATO’dan önce yeniden yapılandırma faaliyetlerine başlamıştır. Türkiye, Afganistan’ın yeniden yapılanmasına ağırlık vererek 77 milyon dolar değerinde çeşitli projeleri devreye sokmuştur. Haziran 2008’de Paris Konferansı’nda Afganistan’ın yeniden imarına olan katkısını 200 milyon dolara çıkarmıştır. Ayrıca, 2001 yılından itibaren askeri alandaki katkılarının (Afgan ordu ve polis gücünün eğitimi gibi) toplam değeri 100 milyon dolara ulaşmıştır. Türk birliğinin açtığı mesleki kurslar, sağlık hizmetleri, kadınlar için dikimevinde çalışma imkânları bu kapsamda yapılan faaliyetlerdir (Barışı Destekleme Harekâtları, www.tsk.mil).
TSK, Afganistan Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (UGYK)’nin İngiltere liderliğindeki ilk dönemine bir bölük timi, eğitici personel ve karargâh unsurları olmak üzere toplam 267 kişilik bir kuvvetle katkı sağlamıştır. 20 Haziran 2002 tarihinde başlayan 2’nci dönem UGYK liderliğini Türkiye üstlenmiştir. Türkiye bu dönemde Kabil Hava Alanının işletilmesi sorumluluğunu da devralmıştır. Almanya ve Hollanda liderliğindeki UGYK-III ve NATO sorumluluğundaki UGYK-IV dönemlerine lojistik ve idari unsurlarla takviyeli bir bölük ve karargâh personeliyle katkı yapılmıştır. Kanada liderliğindeki UGYK-V ve Avrupa Kolordusu (EUROCORPS) liderliğindeki UGYK-VI dönemlerinde de önceki personel katkılarımız devam etmiş, Kabil Havalananın işletilmesi için yaklaşık elli personel verilmiş ve üç genel maksat helikopteri ile destek sağlanmıştır. UGYK-VII dönemi liderliği ise 13 Şubat – 04 Ağustos 2005 tarihleri arasında 3’üncü Kolordu Komutanlığı tarafından yürütülmüş, Kabil Havaalanının işletilmesi sorumluluğu üstlenilmiş ve bu dönemdeki toplam katkımız 1450 personele ulaşmıştır. (Genelkurmay Başkanlığı, Ocak 2010).
UGYK bünyesinde, 6 Ağustos 2006 tarihinde Fransa, Türkiye ve İtalya liderliğinde oluşturulan Kabil Bölge Komutanlığına Türkiye; Arnavut ve Azeri takımları dahil, bir Tabur Görev Kuvveti tahsis etmiştir. Türkiye’nin liderliği döneminde ise (Nisan-Aralık 2007) bu katkılara ilave olarak; birer Amfibi Deniz Piyade Bölüğü, Karargâh Bölüğü, Muhabere Bölüğü ve 2 adet UH 60 helikopteri daha ilave edilmiştir. Türkiye ayrıca Afgan Millî Ordusunun eğitim desteğini sağlamak maksadıyla Kabil Bölgesindeki Harekât Yönlendirme ve İrtibat Timlerine on beş kişilik personel katkısı sağlamıştır. Türkiye, Nisan 2008 tarihi itibarıyla; Kabil Bölge Komutanlığı Harekât Yönlendirme İrtibat Timleri ve UGYK Karargâh Personeli olmak üzere yaklaşık 780 kişi ile harekâta katkı vermiştir.
2002-2007 yılları arasında Afganistan genelinde; dört hastane, altı sağlık kliniği, iki seyyar klinik tamir veya inşa edilmiştir. Hâlihazırda iki hastane ve iki klinik Türkiye tarafından işletilmektedir. Ayrıca yirmi yedi ilk ve ortaokul inşa ve tamir edilmiş ve gerekli eğitim malzeme desteği sağlanmıştır. Toplam iki yüz altmış Afganlı öğrenciye Türkiye’de yüksek öğrenim için burs verilmiştir. İnsani yardım kapsamında on dört bin aileye ve sekiz bin çocuğa eğitim, giyecek ve kırtasiye yardımı yapılmıştır. Ayrıca Afgan gençlerine Türkçe Dil kursu, bilgisayar, halıcılık, dikiş nakış, tenekecilik ve marangozluk kursları da verilmektedir. Bugüne kadar bin 306 kursiyer mezun edilmiştir. Afganistan’da büyük ilgi çeken bir başka yatırım ise Türk birliğiyle Afgan Hükümeti’nin ortaklaşa açtığı dikimevi olmuştur. Buranın en büyük özelliği çalışan 250 kişinin tümünün kadın olmasıdır. Çalışma hayatı ve sosyal yaşamda yok sayılan Afgan kadınlarının dikimevinde istihdam edilmesi, kadını ikinci sınıf insan gören yerleşik tabuların yıkılması açısından da çok önemli bir adım kabul edilmektedir (Aras ve Toktaş, 2008). Türk Birliği Karargâhında kurulan Atatürk Hastanesi sınırlı imkânlarına rağmen Afgan halkına hizmet etmektedir. Doğru uygulamalar sonucu görevlendirilen bayan doktor ve hemşireler Afgan bayanların Türk hastanesine olan talebini artırmaktadır (Mülakat, 2008).
Afganistan Kara Harp Okulu eğitim faaliyetleri kapsamında 2005 yılından itibaren on üç danışman/öğretmen personel görevlendirilmiştir. Şu ana kadar askerî eğitim ve iş birliği kapsamında 1539 Afgan personele Afganistan’da, 343 personele ise Türkiye’de eğitim verilmiştir. Hâlen yetmiş bir Afgan personelin eğitimi de Türkiye’de devam etmektedir. Afganistan ordusu ile ikili eğitim iş birliği kapsamında eğitim yardımında bulunulmuştur. TSK tarafından, Afganistan Silahlı Kuvvetlerine 1993-2007 yılları arasında, TSK envanterinden silah, mühimmat ve muhtelif malzeme hibe edilmiştir. Ayrıca üç 155 mm.lik çekili obüs bataryası kurulması projesi kapsamında araç, silah, mühimmat ve muhtelif malzeme verilmiştir (Aras,2010).
Türkiye’nin sosyo-ekonomik ve güvenlik düzeyinde yürüttüğü politikasının bölgesel boyutunu ise Türkiye-Pakistan-Afganistan Üçlü Zirve toplantısı ve Ankara süreci oluşturmaktadır. Nisan 2007’de üç ülke arasında başlatılan Ankara süreci sonunda Türkiye, Afganistan ile Pakistan’ı bir araya getirerek bölgedeki sorunların çözümünde bölgesel yaklaşımı gerçekleştirmeyi başarmıştır. Temmuz 2007’de ortak çalışma grubunun ilk toplantısı yapılarak işbirliğinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ekim 2007 tarihinde TOBB öncülüğünde Afganistan ve Pakistan arasında ekonomik işbirliğinin kurumsal yapısı oluşturulmuştur. Aralık 2008 tarihinde ise İstanbul’da ikinci üçlü zirve toplantısı icra edilerek taraflar arasında askeri işbirliği, terör ve uyuşturucu ile mücadele alanlarında güvenlik işbirliğinin hayata geçirilmesinde mutabakat sağlanmıştır. En son Nisan 2009’daki üçüncü zirvede taraflar arasında istihbarat alanında işbirliği yapılması kararlaştırılmıştır. Zirvenin istihbarat gibi bir alanda dahi işbirliğini tesis etmesi ise toplantıların kat ettiği mesafeyi çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Türkiye’nin Afganistan politikası sınırı olmayan yakın komşusu, dost ve kardeş ülke temaları düzleminde gelişmektedir. Türkiye’nin Afganistan’da devlet inşası, güvenlik ve istikrar sağlama alanlarında artan rolü, ABD’nin Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke tarafından da “Türkiye, Afganistan’da büyük faktördür” şeklinde teslim edilmektedir. Nitekim Moskova’da düzenlenen Şangay İşbirliği Örgütünün Afganistan toplantısına üye olmamasına rağmen Türkiye’nin ilk defa özel olarak davet edilmesi, izlenen politikaların bir sonucu olarak değerlendirilebilir. ( Newsweek Türkiye- 15-21 Haziran 2009)
Sonuç
Askeri tedbirlerin yoğun olarak uygulandığı 2002-2008 yılları ile 2006 yılından sonra kısmen, 2008 yılından sonrada NATO’nun desteğiyle yoğun olarak uygulanmaya başlanan kapsamlı yaklaşımın Afganistan bölgesindeki istikrara nasıl bir katkı sağladığı araştırılmaya çalışılmıştır. Sadece askeri yaklaşım güvenliğe büyük katkılar sağlasa da istikrara tek başına çözüm olmamaktadır. Önceki yaklaşımlarda askeri faaliyetler belirli bir safhaya gelmeden sivil faaliyetlere başlanamazken kapsamlı yaklaşımda harekâtın başından itibaren fonksiyonel bir iş paylaşımı mevcuttur. Kapsamlı yaklaşımla önceki yaklaşımlar arasındaki temel fark, kapsamlı yaklaşım fonksiyonel bütünleşmeyi öngörürken, önceki yaklaşımlar kronolojik bütünleşmeyi öngörmektedir.
Kapsamlı yaklaşım teorik olarak ideal gözükse de planlama seviyesinde ciddi zorlukları içermektedir ve paradoks burada başlamaktadır. Askerlerin alışık oldukları operasyonel seviye planlamaya sivillerin nasıl ve ne zaman dahil edileceği ciddi bir sorundur. Afganistan’ın yeniden yapılandırılması ve güvenliğin sağlanması maksadıyla kırktan fazla ülke, üç büyük uluslararası organizasyon (BM, AB ve NATO) ve rekor sayıda diğer kurumlar katılım sağlamaktadır. Tecrübeler göstermiştir ki tüm bu aktörlerin askeri olduğu kadar politik, ekonomik, diplomatik, medya, hukuki ve insani boyutta da gayret sarf etmesi istikrarı sağlayacaktır. Bugün gelinen noktada güvenliğin ne kadar sağlanabildiği tartışmalıdır ancak istikrarın sağlanması adına ciddi adımlar atılmıştır. İstikrar kısa zamanda tamamen sağlanacak bir konu değildir ve ısrarla kapsamlı yaklaşım uygulamalarına devam etmek gerekmektedir.
Türkiye’nin Afganistan politikası sınırı olmayan yakın komşusu, dost ve kardeş ülke temaları düzleminde gelişmektedir. Türkiye bölgede kinetik çatışma içinde olacak bir sorumluluk almamaktadır. Başbakanlığa bağlı TİKA ve TSK yeniden yapılandırma faaliyetlerine ağırlık vermektedir ancak devlet kurumlarının yeniden yapılandırılmasında aldığı sorumluluk bulunmamaktadır.
Gelecekte NATO liderliğinde veya desteğinde, daha karmaşık krizlere müdahale edilmesi muhtemel gözükmektedir. Afganistan’da uygulanılmaya çalışılan Kapsamlı Yaklaşımın başarısı gelecekte oluşacak krizlerin çözümüne ışık tutacaktır.
* Bu makale 2011 yılında yayınlanmıştır.
KAYNAKÇA
- Adam Kobieracki, Ambassador, The Comprehensive Approach: NATO Responses from an Operational Standpoint – The Case of Afghanistan, The Quarterly Journal, Yaz 2007
- Bükreş Zirvesi Sonuç Bildirgesi, Nisan 2008, www.nato.int.
- Stratejik Konsept, 19 Aralık 2010, www.nato.int
- MC 133-1, NATO Publication, 2008
- Comprehensive Operational Planning Directive,(2010), NATO yayınları
- Peter Essens Dr., Maj.Gen. Ton van Loon, Cultural Challenges in Joint and Combined Command: A Military Leader’s Perspective,
- Barışı Destekleme Harekâtları, www.tsk.mil.tr
- Comprehensive Planning in Complex Endeavours, TNO Defense, Security and Safety, 2010
- Christa Meindersma, (2008), Best Practices for Reconstruction and Development
- Connable, B. ve Libicki, M.C. (2010). “How Insurgency Ends”. RAND Corporation Report.
- Cordessman, A. H. ve Allison M. (2010). “The U.S. War in Iraq, Afghanistan and Pakistan”.
- Ebbe Rosgaard (LGen DK AF), The Danısh Comprehensıve Approach, Mart 2010
- Dr.Peter Essens, Maj.Gen. Ton van Loon, Cultural Challenges in Joint and Combined Command: A Military Leader’s Perspective, 2010
- F.A. Petersen and H. Binnendijk, ‘The Comprehensive Approach Initiative: Future Options for NATO,’ in Defense Horizons, Number 58, Sept. 2007
- The Atlantic Council of the United States, (January 2008), Saving Afghanistan: An Appeal and Plan for Urgent Action,
- R.E. Neumann, Civil-Military Relations: An Afghan Field Perspective, Nov. 2007
- NATO Handbook, 2006, Brussels: NATO Public Diplomacy Division
- General Wolfgang Schneiderhan, Alliance’s Political and Security Challenges in Afghanistan: What Can Member States Commonly and Germany Individually Do?, Bundeswehr, 2010
- Bülent Aras & Şule Toktaş, Araştırma&Kitap, 01.04.2008
- Bülent Aras, ABD’nin AF-PAK Stratejisi Ekseninde Afganistan Seçimleri, 2010
No Responses