Nükleer silahların kullanımı hiçbir liderin kolay verilebileceği bir karar değildir. Çünkü bu karar sonuçları onlarca yıl düzeltilemeyecek bir yıkım demektir. Sciencemag tarafından yapılan çalışmaya göre; Hindistan ve Pakistan, sahip oldukları nükleer silahlarla bir savaşa girerlerse 50 ila 125 milyon insanın anlık ölümüne ve bölgesel bir felakete sebep olabilirler. Şiddetli kısa vadeli iklim bozulmaları ve yanan şehirlerden çıkan duman sebebiyle, dünya çapında gıda üretimini tehdit eden küresel bir felaketi ve kitlesel açlığı tetikleyebilirler.[1]
İyimserler; böyle yıkıcı bir gücü kimsenin kullanmayacağını, sadece caydırıcılık sebebiyle sahip olunduğunu ifade etmektedirler. Bunu kim garanti edebilir? Neden başta ABD, Rusya ve ÇHC olmak üzere büyük devletler nükleer silahlara sahip oluyorlar ve eskilerini modernize ediyorlar? Neden ABD Hava Kuvvetleri, B61-12 nükleer bombasının F-35A Müşterek Taarruz Uçağına entegrasyonunu sağlıyor? Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) raporuna göre, 9 nükleer ülke (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail) 2017 yılına 14 bin 935 nükleer başlıkla girdi. Bir yıl önce bu sayı 15 bin 395 idi. Nükleer silahların yüzde 93’ünü ABD ve Rusya stoklamaktadır ve antlaşmalar gereği sayısal indirime gidilmektedir. Bununla birlikte nükleer silahları yenileme ve etkinliğini artırma çalışmaları devam etmektedir.
Nükleer Caydırıcılık
Nükleer bir güce konvansiyonel bir güçle karşı koymak mümkün değildir. Nükleer silahların ortaya çıkmasıyla bir ülkenin başka bir ülkeyi teorik olarak hiçbir askeri gücü olmadan yok edebilmesi mümkündür. Bu yıkım gücünün karar vericiler üzerindeki etkisi “nükleer caydırıcılık” olarak tanımlanmaktadır. Rasyonel bir aktörün nükleer gücünü kullanması beklenmese de politik hedeflerini karşı tarafa kabul ettirmede etkili olmaktadır. Ayrıca aktörlerin ne kadar “rasyonel” karar alma süreçlerine sahip olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Her iki tarafın nükleer güce sahip olduğu durumda nükleer silahların kullanılması olasılığının barışı tesis etmede olumlu etkisinin olduğunu değerlendiren düşünürlerde vardır. Bu kapsamda soğuk savaş döneminde ABD-SSCB arasında savaş olmaması örnek gösterilmektedir. Muhtemel büyük yıkım her iki tarafı da rasyonel davranmaya zorlayan bir faktör olmuştur. Bununla birlikte iki süper güç arasındaki mücadele vekalet savaşlarıyla devam etmiştir.
Potansiyel Nükleer Güç: İran
Komşumuz İran, nükleer güç olmak amacıyla olan çalışmalarına ilk olarak 1950’li yılların ortalarında ABD ile imzaladığı işbirliği anlaşmasıyla başlamıştır.[2] İran’ın nükleer serüvenine katkısı olan ülkeler ABD’ye ilave olarak Almanya, Fransa, İsveç, Hindistan, Rusya ve Çin’dir.
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi (NPT) Antlaşmasını imzalayarak, nükleer silah sahibi olmayan devlet statüsüne girilir. Antlaşmaya uyulursa, nükleer silah sahibi olma hakkı olan devletler tarafından, nükleer teknoloji alandaki her türlü barışçıl kullanıma yönelik bilgi bu ülkelerle paylaşılacaktır. Aksi takdirde devletlerin bu teknolojiyi alma hakkı bulunmamaktadır. NPT’ye taraf ülkeler antlaşmaya uygun davrandıklarını göstermek için de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) denetlemelerini kabul etmekte, dolayısıyla ülkeler nükleer silah yapmama garantisi karşılığında nükleer teknoloji alma hakkına sahip olmaktadır. İran anlaşmayı, imzaya açıldığı 1968 yılında imzalamıştır. Böylece NPT’nin sağladığı imkanlardan faydalanarak teknolojisini geliştirmiştir. Aşağıda Anadolu Ajansının (AA) hazırladığı haritada İran’ın nükleer tesisleri gösterilmektedir.
İran, doğal olarak oluşan Uranyumu zenginleştirerek (U-235), nükleer yakıt elde etmeye çalışmaktadır. % 3-5 U-235 konsantrasyonuna sahip olan düşük zenginleştirilmiş uranyum, ticari nükleer santrallerde kullanılabilmektedir. Yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum % 20 veya daha fazla saflığa sahiptir ve araştırma reaktörlerinde kullanılabilmektedir. Silah kalitesinde uranyumun % 90 veya daha fazla zenginleştirilmesi gerekmektedir.
2015 yılında yapılan anlaşmaya göre, İran’ın uranyumu % 3,67 saflıkta zenginleştirmesine izin verilmiştir. Ayrıca, 300 kg’dan fazla düşük zenginleştirilmiş uranyum bulundurmamayı, eski ve az verimli IR-1 santrifüjini kullanmayı ve yeraltı Fordo tesisinde zenginleştirmeyi durdurmayı İran kabul etmiştir.
Anlaşmaya rağmen İran; düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarındaki sınırı aşmış ve Fordo’da zenginleştirme çalışmalarına devam ettirmiştir. İran, uranyumu % 20 saflığa kadar zenginleştirmiş ve ardından daha küçük miktarlarda % 60 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretmeye başlamıştır.
İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın nükleer programını izlemesine izin vermekte ve nükleer programının tamamen barışçıl olduğunda ısrar etmektedir. Daha önce ifade edildiği gibi nükleer yakıtın %90 saflığa ulaşması silah yapımı için yeterlidir. İran az miktarda da olsa %60 oranında zenginleştirmeyi başarmıştır. Uzmanlara göre İran isterse bir yıl ile 3 ay arasındaki bir süre de nükleer silah üretebilecek kapasiteye ulaşmıştır. Eğer İran nükleer silaha sahip olursa bu bölge ülkeleri yani İran’ın komşuları için ne anlama gelmektedir? Bu soruyu Hindistan-Pakistan örneği üzerinden cevaplamaya çalışalım.
Hindistan-Pakistan Örneği
Sınır komşusu ülkeler arasında sorunlar olması çok sık karşılaşılan bir durumdur. Hindistan ve Pakistan arasında da bağımsız devletler oldukları 1947 yılından itibaren başta Keşmir olmak üzere bir dizi sorunlar yaşanmış ve üç kez aralarında sınırlı savaş gerçekleşmiştir.
Hindistan komşusu olan ÇHC ile de sorunlar yaşamış ve nükleer güce sahip bir ülke olmazsa ÇHC tarafından işgal edileceği düşüncesine kapılmıştır. Bu kapsamda Hindistan 1974’te ilk 12-15 kilotonluk nükleer patlamayı Rajasthan çölündeki Pokhran test merkezinde gerçekleştirerek nükleer lige katılmıştır. Hindistan’ın nükleer silahlara sahip olmak istemesindeki temel motivasyon Pakistan değil ÇHC’ne konvansiyonel silahlarla karşı koyamayacağı düşüncesidir.
Ancak bu sefer aynı düşünce Pakistan’da oluşmuş ve Hindistan’ın nükleer silah sahibi olmasıyla Pakistan nükleer çalışmalarına 1977 yılında Almanlarla birlikte Kahuta’da başlamıştır. Böylece iki ülke arasındaki silahlanma yarışı yeni bir boyut kazanmıştır. Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto’nun “Ot yesek, aç kalsak da nükleer bombaya sahip olacağız. Başka şansımız yok”[3] sözü nükleer bir güçle komşu olmanın yöneticiler üzerindeki etkisini göstermesi açısından önemlidir. Almanya’dan sonra ÇHC Pakistan’ın nükleer çalışmalarına büyük destek vermiştir. Nükleer silahlanma bir zincir etkisi oluşturmaktadır ve mevcut güç dengesini tamamen değiştirmektedir.
Nükleer silahlara sahip olmak tek başına bir şey ifade etmeyeceğinden bu başlıkları taşıyacak füze programlarına da ihtiyaç duyulmaktadır. Hindistan 1983’te füze programına başlayınca, iki ülke bitmek bilmeyen bir konvansiyonel ve nükleer silahlanma yarışın içine girmiştir. 27 Mart 2019’da Hindistan, başarıyla bir anti-uydu (ASAT) testi gerçekleştirdiğini duyurdu. Bu başarı sadece uzay alanında değil Hindistan’ın roket ve güdüm sistemleri konusunda aldığı yolu da göstermektedir. Ayrıca bu teknolojik gelişmeyle Hindistan askeri güç açısından küresel erişimi olan bir ülke haline gelmiştir.
Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi Hindistan’ın konvansiyonel askeri bütçesi (milli gelirinin % 2,9) Pakistan’ın (milli gelirinin % 2,5) beş katıdır[4]. Hindistan ekonomisi büyüdükçe askeri harcamaları ve uzay program yatırımları artmaktadır. Bu durum Pakistan’ı Çin’e yakınlaştırmakta ve ittifak içinde olmaya zorlamaktadır. İttifak içinde olmak iki ülke arasında çözülebilecek sorunları yeni bir platforma taşıyarak dış müdahalelere açık hale getirmektedir.
Nükleer Silahları Kullanma Doktrini
Nükleer silahlara sahip olan ülkeler bu silahları hangi şartlarda kullanacaklarını da açıklamaktadır. Bu ülkelerden ÇHC ve Hindistan ilk kullanan olmayacaklarını ancak kendilerine bir nükleer saldırı olursa kullanacaklarını beyan etmişlerdir. Yani konvansiyonel saldırılara nükleer silahlarla cevap vermeyeceklerdir. Bu durum nükleer silahları kullanma usul ve protokollerine de doğal olarak yansımaktadır. Hindistan bu deklarasyonu komşularıyla olan gerilimi düşürmek maksadıyla 13 Mayıs 1998 yılında yaptığı son nükleer testten beş yıl sonra 2003 yılında yapmıştır. Pakistan benzer bir deklarasyonda bulunmamıştır. Çünkü zaten Hindistan’ın nükleer silah geliştirmesi üzerine Pakistan nükleer silah sahibi olmak istemiştir. İlk kullanan olmayacağını beyan etmek tüm bu çalışmaları anlamsız kılacaktır. Ayrıca Pakistan’ın konvansiyonel bir harpte tek başına Hindistan ile baş edebilmesi çok zordur. Bu sebeple mevcut statüyü korumak için nükleer silahlara Hindistan’dan daha çok ihtiyacı vardır.
Hindistan ve Pakistan’ın Nükleer Silahları
SIPRI verilerine göre Pakistan’ın 150–160 nükleer füzesi, Hindistan’ın ise 130–140 nükleer füzesi vardır. Her iki ülkede daha modern nükleer silahlar ve taşıyıcı roketler geliştirmeye çalışmaktadır. Military periscope verilerine göre Pakistan nükleer silahlarının miktarı ve menzili aşağıdaki tabloda olduğu gibidir.[5]
PAKİSTAN NÜKLEER SİLAHLARI | ||||
BALİSTİK FÜZE | MENZİL | HARP BAŞLIĞI | HARP BAŞLIĞI SAYISI | HİZMETE GİRİŞ |
HATF 3 | KISA | 12-20 KTON | 0-5 | 1996 |
HATF 4 | ORTA | 35 KTON | 0-5 | 2003 |
GHAURİ 1(HAFT5) | ORTA | 15-35 KTON | 0-5 | 1998 |
GHAURİ 3(HAFT5A) | ORTA | 15-35 KTON | 0-5 | 2008 |
HAFT 6 (SHAHEEN II) | ORTA | 15-35 KTON | 0-5 | 2008 |
CHIC-4 | SERBEST | 25 KTON | 0-10 | 1984 |
DÜŞME | ||||
SERBEST DÜŞME | 15 KTON | 0-10 | 1986 | |
SERBEST DÜŞME | 30 KTON | 0-5 | 1998 |
Military periscope verilerine göre Hindistan nükleer silahlarının miktarı ve menzili aşağıdaki tabloda olduğu gibidir.[6]
HİNDİSTAN NÜKLEER SİLAHLARI | ||||
BALİSTİK FÜZE | MENZİL | HARP BAŞLIĞI | HARP BAŞLIĞI SAYISI | HİZMETE GİRİŞ |
PRITHVI SS-150 | KISA | 15 KTON | 0-20 | 1997 |
PRITHVI SS-250 | KISA | 15 KTON | 0-10 | 1999 |
AGNI I | ORTA | 200 KTON | 0-10 | 1998 |
AGNI II | ORTA | 200 KTON | 0-10 | 2000 |
SAGARIKA | 2005 | |||
SERBEST DÜŞME | 15 KTON | 10-30 | 1980 | |
SERBEST DÜŞME | 30 KTON | 10-30 | 1980 | |
SHAKTI 1 | S.DÜŞME | 125 KTON | 0-10 | 1998 |
SHAKTI 2 | S.DÜŞME | 12 KTON | 0-10 | 1998 |
SHAKTI 3 | S.DÜŞME | 0,1-1 KTON | 0-20 | 1998 |
Pakistan’ın konvansiyonel dengedeki zayıflığını nükleer silahlarla kapatmaya çalıştığı tablolardan açıkça görülmektedir. Pakistan balistik füzelerinin menzillerinin military periscope verilerine göre durumu aşağıdaki harita üzerinde gösterilmiştir.[7]
Sonuç
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi (NPT) Antlaşması; nükleer silahların ve silah teknolojisinin yayılmasını önlemek, nükleer enerjinin barışçıl kullanımlarında iş birliğini arttırmak amacıyla oluşturulmuş olsa da NPT antlaşmasını imzalamış İran’ın nükleer çalışmalarını antlaşma çerçevesinde tutamamıştır. İran’ın nükleer silah sahibi olması bölge ülkeleri için ciddi bir sorundur. İran, sadece bölgesel değil küresel bir güç olmak istemektedir. Bu hedef için İran, nükleer silaha sahip olmayı kaçınılmaz bir gereklilik olarak görmektedir. Bu güç sadece nükleer silahın getireceği askeri güç değil ayrıca nükleer silaha sahip olma psikolojisi ve prestijidir.[8]
Nükleer bir güç ile komşuysanız konvansiyonel silahlı gücünüzün önemi büyük oranda azalmaktadır. Çünkü nükleer ligde nükleer silahlar güç dengesini belirlemektedir. Bölgede nükleer güce sahip bir ülkenin varlığı diğer ülkeleri nükleer silah sahibi olmaya veya nükleer silahlara sahip bir ittifakın içinde olmaya zorlamaktadır. Hindistan-Pakistan örneğinde görüldüğü gibi; ilk başta Çin’e karşı nükleer güce sahip olan Hindistan, bölgede dengeleri değiştirmiş ve Pakistan’ın nükleer silahlara sahip olmasını zorunlu hale getirmiştir.
Bölge ülkelerinden sadece Türkiye NATO ülkesidir ve beşinci madde kapsamında ittifakın koruması altındadır. Ancak diğer bölge ülkeleri özellikle Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri yeni güvenlik şemsiyesi arayışına gireceklerdir. Bu durum büyük güçlerin bölgedeki etkinliğini artıracaktır. Ancak ittifaklara ne kadar, hangi şartlarda ve ne karşılığında güvenilebileceği de ayrı bir konudur.
[1] https://advances.sciencemag.org/content/5/10/eaay5478
[2] https://www.bbc.com/news/world-middle-east-48776695
[3] https://www.nature.com/articles/d41586-019-02578-5
[4] https://armedforces.eu/compare/country_Pakistan_vs_India
[5] https://www-militaryperiscope-com.nduezproxy.idm.oclc.org/weapons/nuclearbiologicalchemical/nuclear/nuclear-weaponswarheads-pakistan
[6] https://www-militaryperiscope-com.nduezproxy.idm.oclc.org/weapons/nuclearbiologicalchemical/nuclear/nuclear-weaponswarheads-india
[7] https://www-militaryperiscope-com.nduezproxy.idm.oclc.org/weapons/nuclearbiologicalchemical/nuclear/nuclear-weaponswarheads-pakistan
[8] Prof.Dr. Mustafa KİBAROĞLU, İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye, Bilge Strateji, Cilt 5, Sayı 9, Güz 2013, ss.1-8
Türkiye, emperyal terör destekçisi, küresel işbirlikçisi devletlerin 1991 1. Körfez İşgali’nden beri Nükleer güçle komşu zaten. Yeni birşey yok kısaca.